Zuhal'in Müzesi

19 Haziran 2011 Pazar

fonksiyonel tabure


Dışı keçe kaplama, kitaplık, gazetelik, sehpa ve tabure gibi çeşitli kullanım alanına sahip özel tasarım tabure.

Kim mi yapmış?

işte burada...

salataya S.O.S



Aslında yazacak çok şey var. Nerden nasıl başlamalı, hangi cümleyi öne almalı bilmiyorum.

Şimdi ben, şu 33 yaşımda (kayıtlar öyle diyor benim tercihim değil) anne olmaya çalışıyorum. Kucağımda bir bebekle kendimi hayal edemiyorum aslında. Saçları dik dik duran, bebek ağlayınca kendisi de ağlayan bir deli anne olabilirim.  Büyük ihtimalle herşeyi büyük bir sırt çantasına doldurup gezmeye çalışan bir anne :)) Bilemiyorum belki de kendimden hiç ummadığım bir performans sergileyebilirim. Gerçekten bilemiyorum. Ama kesin çok ağlarım.

Aslında anne olmak için biraz da farklı bir çaba harcamam gerekmekte. Aşılama yapıldı geçen hafta mesela. Doktor eşimle aramıza girdi:)) Çünkü birkaç tane, çok şükür çok büyük olmayan, kolay halledilebilecek sorun var, onlardan buralarda bahsedip kötü enerji yaymayalım.Yine de sorun sorundur. Kendi sorunu insana büyük geliyor.

Doktor civanım, ''zaman değerli, sizi kendi halinize bırakmayalım, aşılama yapalım'' dedi. Çünkü bir süredir korunmadığımız halde hamile kalamıyordum. Bilmiyorum sonucu ne olacak.

Şimdi diyeceksiniz bu yaşa kadar aklın nerdeydi. Vallahi aklım yerindeydi. Ama bir çocuğum olsunda bir an önce bağrıma basayım diye düşünmedim. Yaş faktörünü  gündemime aldığım zamanlarda ise doktorum zaten beni aşılamaya teşvik etti. Daha önce çocuk doğurmadığıma pişman mıyım? Hayır değilim. Ben zaten nasıl bir duygu olduğunu hiç bilmiyorum ki. Ama her anne babanın yüzündeki, çocuktan kaynaklı mutluluklarına şahit oluyorum elbette. Öyleyse biz de yapmaya çalışıyoruz işte.:))

Hem her çiftin çocuğu olmalı mı? Yoksa bu da bir mahalle baskısı mı? Bunlar kafamın içinde dönüp duran sorular. Şu yazı boyunca soru işareti koyduğum her şey beynimin etrafında bire bin katarak dönüyor aslında bir hare şeklinde

Aslında o kadar çok etken var ki çocuk yapmayı geç düşünmeye başlamamızda. Hayata çok geç atılıyoruz mesela. Çok geç iş güç sahibi oluyoruz. Ben öyleyim en azından. Geç olgunlaşıyoruz, hemen büyüyemiyoruz ya da büyüdüğümüzü kabul etmek istemiyoruz.  ''Aman bir işim olsun'',''aman bulduğum işte biraz tutunayım'', ''aman patronum ne der'' cümleleri sizin hayatınızda yok mu?

Üstelik benim patronum bir kadın.

 Sağolsun yine de düşüncemi ve yapmak istediklerimi söyleyince beklediğim tepkiyi vermedi. Ona göre bizim çocuk isteğimiz ''salataya sos'' :)) Başka ne olacaktı ki, tabiki salataya sos. Ya da salataya S.O.S  :))

Altı yıllık evliliğimizi bir bebekle taçlandırma zamanı geldi. İki değil, üç olmak daha güzel olabilir.  Bir kız çocuğum olup, biraz nazlı olup eşimi çileden çıkarsın istiyorum mesela.:)) Çok şey mi istiyorum.:)) Ya da erkek de olabilir, babasıyla maç seyreder,  ben çileden çıkabilirim. Olabilir mi? Evet olabilir.:))

Ama eşimin ne kadar maç izlemesinden hoşlanmasam da tuttuğu takımın Galatasaray olmasını onaylamasam da ve o takıma tutkuyla bağlı olmasından hiç mi hiç haz etmesem de, bir çocuk doğurursam eğer babası gibi bazı şeylere tutkunluğu olsun istiyorum. Yanlış mı düşünüyorum?

Aslında hamile kalma fikrinden ziyade, işverenlerin tepkisi çok canımı sıktı geçen zamanlarda. Kendi kendime ama, ''dağ dağa küsmüş...'' hesabı. Ben neden çocuk sahibi olmaya karar verirken işsiz kalacağım ihtimali ilk aklıma gelen şey oluyor bu memlekette diye takıntı yaptım. Yapmakta haksız mıyım? Tamam işine davam edip doğum yapan var. Ama yapamayan da çok. Benim sonum da işsiz kalmak olacak büyük olasılıkla. Geri kalmış ülkemin, anne olmaya çalışan bir kadını 2. sınıf insan kabul etmesi çok aşağılayıcı. Bu konu kafamı herşeyden daha çok meşgul etti bir ara ama şimdi takmıyorum. Doğum yaptıktan sadece 2 ay sonra insanlar işe başlıyorlar ülkemizde. Gerekirse ben de yapar mıyım? Evet yaparım. Çünkü hayatta bir şeylerle uğraşmak, bir işe yaramak, bir yere ait hissetmek, para kazanmak, toplumdaki varlığını ispat etmek ve sağlıklı bir insan olmak için önemli. Kastettiğim sadece bir iş değil, hayatın anlamı, aidiyet duygusu değil mi? Bir yuvaya ait olmak, bir işe, bir eşe, bir vatana, bir topluluğa...Özgüveni pekiştiren bu değil mi?

 Ne demişler...

Herşeyin hayırlısı...