Zuhal'in Müzesi

31 Ocak 2010 Pazar

Hayalgücü dolu sehpalar...

Bu tasarım sehpalar bir harika...

Hep aynı çizgi ve renkte mobilya kullanmak zorunda değiliz. Hayal gücümüzü de mobilyamıza yansıtabiliriz.

En sevdiğiniz  film kahraman, en sevdiğiniz araba...

Beğendiğiniz her türlü resim sehpanızı süsleyebilir...


Kaynak

Etek askıları!...Dışarı!...

Pantaolon ya da etek asmak için kullanılan bu askılar istendiğinde mutfak bezlerini takmak için kullanılabilir.

Dilerseniz güzel bir fotoğrafı da takıp istediğiniz yerde sergileyebilirsiniz.

 Bu askılar kapı kollarına takılarak yer tasaarrufu da sağlar...

Yapım aşaması: Yok

Dolabınızdan çıkardığınız gibi kullanmaya başlayabilirsiniz...



30 Ocak 2010 Cumartesi

Ahşap Kablo Makarasından Neler Olur?

Ahşap makara inşaat sektöründe kullanılan bir malzeme ama temin etme şansı yüksek...

İlk olarak eşimin ailesinin evinin bahçesinde gördüğümde bu fikre bayılmıştım. Onlar hiçbir işlemden geçirmeden öylece bahçeye koymuşlar ve masa olarak kullanmaya başlamışlar.  Daha sonra öğrendim ki daha neler neler yapılabiliyor. Sınırlar zorlanabiliyor...

Daha pürüzsüz bir masa yüzeyi elde etmek için  tekerleklerinin düz kenarında bulunan çivi benzeri bazı metalleri sökmek gerekiyor.

Hammaddesi itibariyle aslında çok kullanışlı. Ne de olsa ahşap... Ama işçilik barındırmadığı için bahçe mobilyasına dönüştürmede daha rahat kullanılabilir.

Aşağıdaki masa resminde farklı ayaklar takılmış olsa da aslında hiçbir eklenti yapılmadan da çok şık olabiliyor.

Sandalyeler içinse daha büyük bir uğraş gerektiği kesin...


 Bu güzel tasarımlar işte burda karşıma çıktı...

Dekorasyonda Retro


Son yılların büyük trendi retro...

Eskiye olan hayranlık tekrar gündemde...

Geçmişle arasındaki tek fark ise modern çizgilerin ve renklerin arasından sızıyor olması...







E-kolay'da rastladığım bu fatoğraflara bayıldım. Paylaşmak istedim.
http://foto.ekolay.net/3/16930/Ev-dekorasyonunda-retro-geri-dondu-30.aspx

29 Ocak 2010 Cuma

Taşı Sıksam Suyu Çıkar mı?

Sahilden Topladığım Çakıl Taşları...

Pardon sadece sahilden değil Mersin-Limonlu sahilinden topladığım çakıl taşları demeliydim. Birkaç arkadaş kafa dinlemeye tası tarağı toplayıp 1 gece 2 günlüğüne bir arkadaşımızın yazlığına gittik. Eylül ayı olduğundan hava  rüzgarlı deniz de çok dalgalıydı. Biz de dalgalı denize girmektense sahilde bol bol yürüyüş yaptık. Yürürken de boş durmadık tabi... Elimizde poşetler, çakıl taşı ve deniz kabuğu topladık. Taşların en beyaz olanlarını seçmeye çalıştım ki boyarken renkler daha güzel kendini göstersin.

Ben bunları kolay olsun diye ispirtolu kalemle boyadım... Dilerseniz akrilik boyayla, sulu boyayla hatta pastel boyayla bile boyanabilir. Boyama işleminden sonra vernik kullanmak kalıcılık sağlar.

İşlevsellik kazandırmak isterseniz masa üzerinde notluk olarak kullanabilirsiniz.
Ya da evinizin dekorasyonunda... Cam vazolarda, akvaryumlarda, sehpa üzerindeki çanakların içinde, hatta banyoda...

ya da hiç boyamadan saksılarda toprağın üstüne koyarak hoş bir görüntü sağlayabilirsiniz

Yoksa suyunu mu çıkardım?   :))


Ucuza Dekore Ediyorum...


Görmüş olduğunuz cam çanak sadece 5.00 TL...

Rengiyle bakırı andırdığı için severek aldım. Altındaki örtü de annem tarafından yıllar önce işlendi.  Tamamen el emeği...Zannediyorum annemin kullanmamdan memnun olduğu parçalardan biri.  :))

Dekorasyon her zaman pahallı değil...






28 Ocak 2010 Perşembe

Çikolata Aşkı


Sizleri bilmem ama ben çikolatasız bir hayat düşünemiyorum. Kendimi bildim bileli bu böyle...

Benim hayatımda çikolata; sanki ben bir tiyatro sahnesindeyim ve en sevdiğim dizi olan Avrupa yakasının yine çok sevdiğim karakteri Burhan Altıntop sahne arkasından yüksek sesle bana sufle yapar gibidir: ''Çikilaaata yemeliyim''


Benim yediğim kadarı değil ama daha  kanaatkâr tüketileni yararlı...(birkaçını yazının sonuna ekledim) Ben çok çok çok  iyi bir çikolata tüketicisiyim.  :)) Ama hala bir Belçika çikolatası (Çikolata piyasasının en iyisi) yemedim.

İnsanoğlu nasıl başladı çikolata yemeye, çikolatadan çeşmeler yapmaya?  :))

Ben çocukken 80'li yıllarda bir çikolata firması mağazalarına çeşme koydu, çikolata çeşmesi...Allahım allahım o nasıl bir şey öyle...İnsanın aklını başından alıyordu, kavonozla gidiyorsunuz, doldurtup çıkıyorsunuz, aynı gün tüm kavonozu bitiriyorsunuz. :)) Süper bir uygulamaydı. Ben bu yaşımda bile hala o çeşmeyi büyük saygıyla  anıyorum.  :))

 Güney Amerika'da, Mayalar tropik kakoa ağacının tohumundan kakaolu içecek yaparak içmeye başladıklarında, bu harika içeceği sıradan insanlar tüketemiyordu. Sadece yöneticiler, rahipler ve krallar gibi rütbeli  insanlara serbestti. Zaten oldukça pahallı bir ürün olduğu için bir piyasa aracı rolü de vardı.    Aztek mitolojisine göre kakao ağacı cennette yetişen “ İyilik ve Kötülük ağacının” yeryüzündeki temsilcisiydi.(Kötülükle nasıl özdeşleştirildiğini bilemiyorum :))

Biz ise çikolatayla tanışmamızı  Cristoph Colomb'un ünlü kaşif  ruhuna borçluyuz.

Colomb gitti, tattı, beğendi, getirdi.  Daha ne yapsın...


Yararlarından Bazıları:

Kolestrolü düşürüyor. Çikolatada yer alan yağ, doymuş yağ yani 'iyi yağ' olarak biliniyor. Bu yağ
vücuda girdiğinde kötü kolesterol artışına sebep olmuyor hatta düşmesine yardımcı oluyor. Çikolata ne kadar siyah olursa içerdiği kakao yağı miktarı da o kadar yüksek oluyor. Bu da kolesterolü düşürmesi anlamına geliyor.

Çikolata, kırmızı şarap ve yeşil çayda bulunan ve kalbi koruduğu tespit edilen Flavonoid maddesini içeriyor. Bu maddenin antioksidan etkisinin de kalbi koruduğu Amerikan Kalp Vakfı tarafından kanıtlanan bir gerçek. Ancak çikolatada yer alan antioksidan miktarı sebze ve meyvelerde bulunanlara göre çok daha az.

Çikolata, E ve B vitaminleri, demir, magnezyum, potasyum yönünden zengin bir gıda. Bu nedenle vücudun ihtiyaçlarının karşılanması açısından da zengin bir kaynak.

Çikolatanın içerdiği phenylethyamine maddesiyle afrodizyak etkisi yarattığı da bilinen bir gerçek.

Çevirdiğim dolaplar

Depolama önemli mevzu... Benim gibi her ıvır zıvırı evde barındırmak isteyenlerdesiniz ya da dolaplar çok kullanışlı olsun derseniz işiniz çok zor.  Genellikle sadece özel tasarım dolaplarla bu sorunlara çözüm bulunabiliyor. İnternette gezinirken  bulduğum çok hoşuma giden bazı güzel tasarımları  burada göstermek istedim. Özellikle dışı tamamen kaset kaplanmış olan oldukça ilginç...

27 Ocak 2010 Çarşamba

Fikrim Geldi: Eskiler için güzel fikirler

Konserve, salça, büsküvi kutuları ...

Eski çaydanlıklar, bakırlar ...

Takımı bozulmuş kahve fincanları, çorba kaseleri ...

Bu saydıklarımızı ve daha fazlasına farklı işlevler kazandırarak dekorasyonda kullanmak aslında çok kolay ...

Ister akrilik boyayla ister cam boyayla boyayın, isterseniz olduğu gibi kullanın ... İçine çiçek dikerek saksı olarak kullanabileceğiniz gibi taze çiçeklere vazo olarak da kullanabilirsiniz.

Hatta bir abajur ayağı yapabilrsiniz.

Kalemlik ya da hobi odanızdaki diğer malzemeleri depolamak amacýyla da kullanabilirsiniz.

Atmadan önce bir daha düşünün...

Böyle çekici bazı dekoratif eşyaları vitrinlerde ve reyonlarda gördüğümüzde bayılırız. Oysa ki birçoğuna ulaşmak çok kolay. Evde bir yerlere saklanmış olmalı. :))


25 Ocak 2010 Pazartesi

Fikrim Geldi: Çocukluğumda Annemin En Sevdiğim Çantası



















Çocukluğumuzda ilkokuldaki tarih derslerimiz sırasında''İlk çağlarda erkekler avcılık kadınlar toplayıcılık yapıyordu''diyerek, tarih öğretmeye çalıştılar. Şimdilerde ise ''ilk çağdan günümüze toplumların sosyo-ekonomik yapılarını Fransız devrimiyle özdeşleştirerek çözümlemesini yapın çocuklar''diyor olmalılar. Hemde İlköğretimde. Bilemiyorum artık hangisi daha kaliteli bir öğrenme sağlar.:))

Neyse ... Işte ben o zamandan bu zamana topluyorum. Kadın o zaman neyse şimdi de aynı bizim çekirdek ailemizde. :)) Bir oda tahsis ettim kendime, topladıklarımı biriktiriyorum. Kimileri bu yaptığımı anlamsýz bulsa da atmaya kıyamıyorum. Onu bulup getirdiğimden birşeyler yapıyor muyum? Hayır! Ama tasarlıyorum. Ben o tasarıları hayal ederken bile çok keyif alıyorum. Sadece düşündüğümden daha yavaş çalışıyorum o kadar. :)) Kime ne ama dimi?

Toplama işi kafa yormayı gerektirir aslında. Insanlar çapulcu der ama bu durum benim Kıvrak zekamın bir göstergesidir. :)) Şöyle ki; doğru bir kurgulama ve geleceği görme yetisi şarttır. Bazen ilk gördüğünüz anda''tamam işte bu bir zaman sonra şu olacak''. Bazen de öyle bir parçadır ki - incik boncuk, ıvır zıvır türünden-başkalarının evlerinde tutmak istemedikleri türden''nasıl olsa bir işe yarar şurda dursun ne yer kaplayacak''dersiniz. Bakmışsınız oda üstünüze yürüyor Böyle derken bir, sanki icerde bir canavar yaşıyor. Bu durum ayrıbir konu tabi ...

Annemin, benim çocukluğumda alıp kullandığı hasır bir çantayı aldım geldim geçen gidişimizde. Annem de atmıyor yani bu arada. Genetik durum:)) Bu çantayı salonuma koydum gazetelik yaptım. Bu fikri ben de bir dekorasyon dergisinde görmüştüm. Çok hoşuma gitti. Yine rutin bir''anne eşyalarını karıştırma seansı''nda hemen gözüme kestirdim.:))

Bu iş için özellikle sert duruşlu Hasır çantalar çok güzel oluyor.

Ben den kaçmaz. Toplar getiririm, hiç affetmem ...

22 Ocak 2010 Cuma

Pandora (Yunan mitolojisine göre kadının yaratlışı)

Yunan Tanrısı Zeus, insanoğlunun çalışmadan hiçbirşeye sahip olmasını istemez. Bu nedenle tüm besinleri saklar.


''Zeus kızınca Prometheus'a
kendini aldatan o sivri akıllıya,
sakladı varını yoğunu insanlardan,
o gün bugündür dertlere boğdu insanoğlunu''

Ama Prometheus rahat durmaz ve  gider Zeus'un ateşini çalar.  Zeus o kadar çok sinirlenir ki insanoğlunun başına öyle bir bela salayım ki yüzyıllar boyu bu suçun bedelini ödesinler diye düşünür.


''Zeus gizledi besini insanlardan.
Ama Iapetos'un güçlü oğlu Prometheus
çaldı Zeus'un ateşini insanlar için,
sakladı onu narthex kamışının içinde.
Kızdı bulut devşiren Zeus, dedi ki ona:
''Iapetos oğlu, sivri akıllı kişi,
seviniyorsun ateşi aldın, beni aldattın diye,
ama bil ki dert açtın kendi başına da:
aldığın ateşe karşılık bir bela
öyle bir bela salacağım ki insanlara,
sevmeye, okşamaya doymayacaklar bu belayı''

Zeus tüm bu olanlardan sonra  ilk iş olarak tüm tanrı ve tanrıçaları yanına çağırır. Hepsinin en belirgin özelliğini Hephaisthos'un biraz toprak ve sudan yaptığı varlığa eklemelerini ister. 

Namlı şanlı Hephaistos'u çağırdı hemen:
''Bir parça toprak al, suyla karıştır dedi,
içine insan sesi koy, insan gücü koy,
bir varlık yap ki yüzü ölümsüz tanrıçalara benzesin,
bedeni güzelim genç kızlara.
Athena, sen de ona el işlerini öğret dedi,
renk renk kumaşlar dokumasını öğret.
Nur topu Aphrodite, sen de büyülerinle kuşat onu,
istekler, arzularla tutuştur gönlünü.
Yüz gözlü devi öldüren Hermeias, sen de
bir köpek yüreği, bir tilki huyu koy içine''.

Tüm tanrılar Zeus'a boyun eğer ve işe koyulur.

Gök gözlü Athena süslü kuşağını sarıverdi beline.
O canım kharitler ve o güzelim Peitho
altın gerdanlıklar taktılar boynuna.
Horalar bahar çiçekleriyle donattılar saçlarını,
Hermeias doldurdu göğsüne yalanı dolanı,
uzaktan gürleyen Zeus'un oluyordu isteği.

Ve eser biter...


Zeus son bir hamle yapar.

''Ses koydu içine o tanrılar kılavuzu
ve Pandora adını taktı.''

 Ve işte kadın...

''o gün bugündür insanların başı dertte,''

( Hesiodos'un İşler ve Günler adlı eserinde, kadının yaratılışını anlattığı bölümden bazı alıntılar içermektedir.) 

16 Ocak 2010 Cumartesi

Fabrika Ayarlarım

 Şimdi birdenbire doğduğumuz ana dönüş yapsak...Sadece çaresiz bir ''ınga''lamayla devam etsek yaşama...Herhalde aklımızı kaçırırız (gerçi o vakit henüz kaçıramayız daha, zihin tertemiz ya ). ''Aklımdan neler geçiyor ahh bi de söyleyebilsem'' diye bakan minik bebek gözleri,  hahaha  :)))

 Doğum anı...Bizim fabrika ayarlarımızın son bulduğu an,  tam  bu an işte...Büyük ihtimalle doğum anından çok kısa bir süre sonra hemen ayarlarla oynanmaya başlanıyor.. İşin kötüsü ayarların büyük kısmı biz daha kendimizi bilecek yaşa gelmeden yapılmış oluyor. Sonra düzelt sıkıyorsa... Ayarlar kazık çakıyor adına insan dediğimiz makineye...

Neyse ne diyordum...

Doğum anından hemen sonra ilk iş emmeyi (emme falan yazdık diye yanlış anlaşılmasın, süt için anne memesi emmek...şıışşştt ona göre) öğrenmek mesela...Nasıl öğrendiğini hatırlayan var mı??? Yok tabi ki... Aslında öğrenme psikolojisi yönüyle incelersek, emme hareketi öğrenmeden ziyade bir refleks olarak gelişmektedir, anımsadığım kadarıyla tabi.  Şimdi yanlış bilgi vermek istemem bu yüzden konunun bilimsel kısmına çok girmiyorum..

Emmeyi öğrendikten sonra derdimizi anlatmanın en iyi yolunun ağlamak olduğunu öğreniyoruz mesela.. ''Ağlamayana meme yok'' hesabı... Sonra derken yıllar geçiyor...Bir bakmışız annemizi babamızı nasıl parmağımızda oynatacağımızı öğrenmişiz.

Sonra emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı, kaşık tutmayı, giyinmeyi, konuşmayı ve daha birçok yaşamsal faaliyeti gerçekleştirmemizi kolaylaştıran  eylem ya da durumları öğreniyoruz.(Öğrenme psikolojisine  bu saydıklarım  yaşamsal öğrenme olarak bilinir. Yani kendiliğinden, gereklilik gereği gelişen öğrenmedir. (Ama dediğim gibi bu yazı bilimsel değil)

...???...

Vallahi ben bu yazıya nerden girdim ne anlatacaktım neden bu konulardan girdim yazarken bir yandan tv izlediğim için unuttum.  Acun'un Yetenek Sizsiniz Türkiye'sini izliyordum. (Çok güzel dans eden iki delikanlı vardı. Çok alkış aldılar, ben bile nerdeyse çığlık atacaktım evden) Zaten verceğim  bir mesaj da yoktu. O yüzden burda bitirsem  iyi olacak. Herhalde doğduğumuz andaki o saf, temiz halimizi vurgulayacaktım hatırlamıyorum ki...:)) Allah allah...İşte beynimi tam 32 yıldır tuhaf şeylerle doldurduğum için böyle gidip geliyor arada...Bana sahiden bir fabrika ayarı gerekli sanırım...  :))

Bitirecektim değil mi yazıyı?

Bitirdim.

12 Ocak 2010 Salı

Beynimin Birimleri

Aşağıdaki metnin konusu Eureko Sigorta reklamından esinlenerek hazırlanmıştır. (Doğrucu Davut).

Beynimin birimleri, geniş bir holden açılnan 9 büyük odadan oluşmaktadır. Nasıl ama ... Saray yavrusu değil mi? Öyle 2 oda 1 sofa değil :))

Korku odası:Yazaaar, yazaaar, yazaaar ... Panik ve hayal odalarıyla kankadır. Ama panik odası gibi uzun aralıklarla çalışmaz.  O daima iş başındadır. İyiden de kötüden de korkar. Güzelden de korkar çirkinden de. Yolda yürürken ayağı takılıp düşecek diye korkar mesela. Yeni yeni hastalıklar öğrendikkçe kendini şöyle bir yoklar,''bende de olmasın bu'' : (( diyerekten. Dişi ağrısa korkar, başı ağrısa korkar, biri gecikse korkar, tarfikte korkar, ölümden korkar, hamam böceğinden korkar, evde odalardan biri çıkacak sanır, yerdeki tozların yürüdüğünü zanneder. Gerçekten yürüyorlarsa diyerekten daha da çok korkar. Sevdiklerini kaybetmekten çok korkar , kendi yazar kendi korkar .. Bazen kendine de kızar. Donar kalır... Ama Allahı var yiğitliğe hiçbirşey sürdürmez. Bazı kişi ve kurumlarca soğukkanlı bile zannedilebilir. Çünkü böyle görünmek için çaba harcar. Yıkık görünmekten pek hoşlanmaz, gereksiz bulur .. Kötü görüntü diye düşünür.

Keyif Odası: Her türlü hobi bu odada hayata gözlerini açar. Takı, toka, ıvır zıvır işler, resim, ebru, sinema, alışveriş, nutella, evim dergisi, kitaplar, havuz, deniz, güneş, bronlaşma çabası (yazarken bile keyfim yerine geldi), sudoku, yazmak, çizmek, biraz dedikodu, arkadaşlar, gezmek, tozmak, hayale dalmak, yemek, içmek olsun ... Eee daha ne olsun ... Vur patlasın çal oynasın. Bu oda bazen yoğun olur bazen çok sakin ... Psikolojik olarak herşeyden etkilenir. Napsın! .. O da kederini böyle atar.

Hayal Odası: Çok yoğun çalışır. Çoktur işi çookk ... Kâh Hindistan'da bir filin üstünde kâh bir denizaltıdadır. Sınır tanımaz. Dünya yansa umrunda olmaz ... Filin üstünden hemen aşağı atlayamaz. Dünya beklesin ... Dalaaar dalaaar gider. Ama çok fazla paylaşmaz. En büyük hayallerini henüz kimselere anlatmamıştır. Çok konuşulursa lafta kalıp eyleme dönüşmeyeceğine dair bir takıntısı mevcuttur.. Zaten anlatıp anlatıp bi iş beceremeyenlere de bu yüzden sinir olur.

Gerçek Oda: Aslında tüm gerçeklerin farkındadır. Ama her fırsatta örtbas etmeye çalışır ki, az biraz huzur girsin içeri... Tüm gerçeği aynanın karşısına geçip anlatır ... Sonra komalık tabi .. Sık sık krizlere tanık olur. Bu oda diğerleri arasında pek sevilmez. Hayal odası özellikle gıcıktır bu odaya. Eline geçirse bir kaşık suda boğar.

Çalışma Odası: Kapısında genellikle ''Tadilat dolayısıyla kapalıyız'' yazar. Arada açılır, çabuk sıkılır, çalışırken eğlenmek ister. O yüzden kapalı zaten .. Sloganı; ''Üşeniyorum o halde yarın''dır.

Panik Odası: Tam bir korku filmini andırır. Karanlıkta Nicole Kidman, filmin en gergin müziğiyle ''The Others''dan çıkıp gelivermek üzere gibidir.

Küp şeklinde bir odada köşelerden birinde bir kadın oturmaktadır. İnce bir çizginin üzerinde, aklını yitirmeye yakın bir kıvamda dehşet bir joker kahkahası atarak çaresizce bakınmaktadır.

Seyrek dolar bu oda. Zaten sıklıkla ziyaret edilse ... Allah muhafaza ... Akıllara zarar ...:))

Sinir Odası: Biri kapının ardından sinir gazı atmış ve hemen kaçmış olmalı. Her an herşey olabilir, kimse neler olacağını tahmin edemez. Sinsice dolar içerisi. Son damlayla beraber sel götürür, depremler olur. Alt yapı sağlam olduğundan çok fazla hasar görmez bu doğal afetlerden. Şaşkın gözler dövecek gibi bakar. Ama iş işten geçmiştir. Tutamaz kendini, deliriverir.

Karar Odası: Kendisiyle  ve eylemleriyle barışıktır bu oda. Çünkü ona göre bir karar alınırken hissedilen ve talep edilen şey, kararı etkiler kiiiiiii tam da bu nedenden dolayı her türlü karar doğru kabul edilir. Kararları doğru ve yanlış olarak değerlendirmez. Verilen karar alınması gereken karardır. Hayatı önceden kristal bir küreden izleyemediğimize göre sonuç kestirilemez ve risk alınmalıdır. Zaman akıp gider. Hayat her zaman değişkenlik gösterir. Öyleyse pişmanlık saçmadır.

Cesaret Odası: Eeee... neler var burda bir bakalım. Cesaret odasının duvarını kırıp korku odasını biraz geniş tutmuşlar. Ya da balkonu kapatıp uyduruktan cesaret odası yapılmış, haha ..:)) Ayy hakkını yemiyim ... o kadar kötü değil bu odanin hali ... Bir Hattori Hanzo Kılıcı alıp savurabilir isterse. Yapar yani söylim. Bu oda öyle bir oda ki diğer odalara herşeyi söyleyecek cesareti vardır öncelikle. Yeniliklere çok açık değildir doğru. Çünkü yaşanmış olanı, eskiyi sever. Ama en büyük cesaret yeniliklere açık olabilmektir bunu bilir.
Şimdi bu odayı nasıl anlatsam bilmiyorum. Bu oda sürekli arkadan iter. Bu yüzden odalar, emekli kuyruğu gibi birbiri ardına sıralanmış durumda olduklarında cesaret odası arsızlaşır. Sırada beklemeyi sevmez. Arkadan ittirir sürekli. Nerdeyse kaynak olacak edepsiz:))