Zuhal'in Müzesi

25 Mayıs 2012 Cuma

An Gelir



Şu an kulağımda grup Moral'in An Gelir şarkısı  üçüncü kez çalıyor.

 Akşama iki misafirimi var. Çok sevdiğim iki arkadaşım. Meroş ve Belma.

Mınik aşkım kıpırdıyor bazen, Unuttutmuyor kendisini hiç.

İş yerinin bahçesinde 10 dk'lık bir yürüyüş yapıp geldim. İyi geldi.

Dün akşamki irmik tatlısından da arttıysa keyfime diyecek yok. :))

İşte böyle an gelir keyiflenip an gelir kederlenen ruhumla yaşamın bir zerreciği olarak hayata devam ediyorum.

Diyeceksiniz şu şarkıyı da ekleseydin de dinleseydik. Nasıl yapacağımı bilemiyorum. O yüzden  linkini yazayım dedim. İdare edin.

bebek şekeriyle kafam çok bozuk



Hamile kaldığımdan beri bebek şekeri bakıyorum. Herkes ''bebeğime ne giydirsem?'' ''ne yedirsem?'' diye düşünüyordur büyük ihtimalle. Ama ben ilk zamandan beri nasıl bebek şekeri yaptırsam, ''lavantalı mı olsa?magnet mi olsa? şekerler ne renk olsa? kaç çeşit yapsam?, kaç adet alsam?'' kuruyorum da kuruyorum. Çünkü sadece bu şeker konusunda kasılmıyorum, mutlu oluyorum. Malum benim çokça mutluluk hormonu salgılamam gerekiyor. :))

Neyse... İş yerindeki aşırı boşluktan faydalanarak internette bol bol geziniyorum, malzemelere ya da hazır şekerlere,  kısaca her şeye bakıyorum. Yine internette bulduğum bir magnet örneğini kızımın adına uyarlayarak yaptığım bir çalışma bu. Ama nerede ve nasıl kullanılacağı konusunda henüz çok fikrim yok. Bunlar denemeler. Hatta A4 kağıdına bassak ne kadar sayıda çıkar diye bile çalışıldı üzerinde. Belki şekerlemeye zımbalanır. Magnet olur belki. Bulduğum sitede magnet olarak yapılıyordu zaten. Fikirlerinizi ve varsa bildiğiniz güzel örnekleri benimle payşlaşın lütfen.

Sevgiler...

10 Mayıs 2012 Perşembe

eften püften insanlar



Eften püften insan tipi kendini çok akıllı ve her şeyin en iyisini düşündüğünü zanneden aslında dünyanın en sıradan, en basit düşünceli insanı olan,  insanı delirten bir mahluktur. Sürekli herkese akıl verir cücük beyniyle, beyin soğancığıyla.Sadece kendi düşündüğü doğrudur. Güya garibandır.

Mahluk diyorum çünkü konuşmalarıyla çileden çıkarır. Tıpkı Avrupa Yakasındaki Burhan Altıntop misali ''Dünyanın neresinde yaşıyor bu adam'' diye düşündürür. Zaten onun çantasına benzeyen bir çantayla gezer. Gıcıktır. Bir tane çakasın gelir suratının ortasına. ''Küüüttt'' diye



Dün akşam arkadaşlarınla güzel vakit geçirdiğini bile unutturur sabah erkenden. Yediğini boğazına dizer.   Güldüğünü unutturur. ''Hasbinallaaaaaahh'' diye bas bas bağırtır.'Deli mi Ne!!!''

''Hey Allahım aklıma mukayet ol.'' ''Az kaldı doğum iznine kadar dayan'' diye kendini teskin etmene neden olur. Ailen hakkında bile yorum yapar, iyice delirtir. Daha doğmamış çocuk için akıl verir, şöyle büyüt böyle yap diye. Kendisi mükemmel bir aile yaratmıştır çünkü (!) Sığ fikirlidir. Hem kendisi hem de çocukları için sığ fikirlidir.

Ortadan çatlayasıca adam diye bütün gün söylenmene, sövmene sebep olur. Hatta benim gibi sakinleşmek için oturup yazmana sebep olur. Yazarsın... O neyse de, bir de bunu paylaşmana sebep olur. Uzaya göndermeyince düşündüklerini ve yazdıklarını, rahatlamayacağını düşündürür.

İşte bu yüzden top evrende...

8 Mayıs 2012 Salı

Hakkımdaki 7 gerçek !!!


Penelope beni mimlemiş  . Hayatımda ilk defa mimlendim. 

Bu mimleme işine pek akıl sır erdiremesem, bloglarda gerek olmadığına inansam da bu sabah  gördüm ki birinin sizi hatırlaması hoş bir duygu. Çünkü ben, insanlar beni takip etsin etmesin,beğensin beğenmesin yazmaya devam edeceğim. Mimlerle ve hediye çeklişleriyle bloglarını dolduranlara da karşıyım. Abartmamak lazım diye düşünüyorum. Ama azıcığı güzel :))

Penelope  mesaj atmiş da mimlendiğimden haberim oldu. Yoksa blogger'da çok düzensiz dolanıyorum, üç hafta sonra da görebilirdim. :)) Ben de mimlediklerime mesaj atacağım :)) İnsan ya görmezlerse diye de korkuyor. Ay pek bir arsız yazıyorum, müzedeki hayalete döndüm.

Penelope ismi çok özeldir, sadakati simgeler. Buradan tekrar teşekkürler Penelope...

Gelelim hakkımdaki 7 gerçeğe...

*Aslında çok korkak olmakla beraber nedense bazen hiç olmadığım kadar soğukkanlı görünmeye çalışırım. Bunu yapmamın sebebi zor durumda olduğumda etrafımdaki insanların soğukkanlı bir şekilde hayatıma pozitif destek vermelerini istememle ilgili. Çünkü  negatif insanın ne kadar sinir bozucu ve insan yıkıcı olarak göründüğünü bilirim.

*Çok fazla hayalim var ama bazen herhangi birini bile gerçekleştirmek için hiçbir çaba göstermediğimin farkına varıyorum. Hem de hiçbirinin. Bu da benim bitip tükenmek bilmeyen tembelleğimden kaynaklansa gerek. Ve cesaret eksikliği belki de. Ama biliyorum ki sadece bir adım sonrası her zaman çorap söküğü gibi gelecek. Bir gün olacak.

*Hayatım boyunca gezmek istiyorum. Gezmenin para kazandırdığı bir işim olsun istiyorum Ama ne yazıktır ki çoğu zaman bir sokak öteye bile gidemiyorum. Böyle bir işi de bulamam herhalde bu saatten sonra. Süpürgesiyle her yere gidebilen bir cadı da olsam olur.

* Uzun zamandır aklımdan geçen en renkli şey doğacak bebeğim için renkli kurabiyeler yaptırmak Nedense bu fikirden kurtulamıyorum. Evin her yerinden kurabiye taşsın istiyorum. Yemeyi çok sevdiğim için olabilir mi :))

*Bazen gözüm hiç birşeyi görmüyor. Bir evi bile tutuşturabilirim Bu halimden ben de korkuyorum. Tanrıdan sakin bir insan olmayı diliyorum.

* Bloğumda daha fazla zaman geçirmek ve aslında hayatımla ilgili her detayı yazmak çizmek, ne gördüysem paylaşmak istiyorum ama ''seçici olmakta yarar var sapıtma bu kadar'' diye konuşan biri var içimde o durduruyor beni. Ama haksız olduğunu da biliyorum. 

*Ve aslında herhangi bir yazarlık kaygısı olmadan takipçi sayısı gütmeden bir yerlerden yayın yapıyor olmaktan çok zevk alıyorum. Bu tam ''kendin söyle kendin işit seremonisi'' ama olsun. seviyorum.

*Bu son, sekiz oldu biliyorum. Buraya ilk aklıma gelenleri yazdım. Ve şu an iş yerinde aklımdan geçenleri. Ne yaparsam yapayım çok düşünmeden, mantığımdan biraz uzak ve daha çok kalbimle karar verdiğimin bilincindeyim. Bu bilincimi seviyorum.

Ben kimleri mimlesem? Aklıma ilk gelenler severek okuduklarım. Ama aslında beğenip takip ettiğim yüzlerce blog var. İnanın aklıma gelmiyor şu an iş telaşından. Hadi bakalım buradan yakın.



5 Mayıs 2012 Cumartesi

Derdi nedir bu ilkbaharın?



Halil Sezai'nin ''Sonbahar''ını dinlerken hep hüzünlendik kış boyunca. Havalar soğuk, işler de yoğundu. Şimdiyse bahar. Hatta Mersin'de baharı geçip direk yaza girdiğimizi söyleyebiliriz. bugün. Az önce kafamı dışarıya çıkarttım bir kaplumbağa misali ve hemen geri soktum serin yuvama.

Sıcak....

Daha da sıcak olacak.

Bu nedenle ben yatak odasına klimayı mart ayında taktırdım. Ne yalan söyleyeyim korkuyorum kendimden bu yaz. E malum daha önce hiç hamile olarak 40 derece sıcaklık görmedim. Etrafımda başka hamilelerde olsaydı kendimi daha rahat hissederdim sanırım. Ama herkesler benden önce çocuk sahibi olduğu için yalnızım.:))